Hamilelik Sırasında Mikoöstrojen Maruziyeti: Genetik Faktörler ve Fetal Sağlık

Düzenleyen: Katia Remezova Cath

Yeni bir çalışma, hamilelik sırasında, özellikle belirli genetik varyasyonlara sahip bireylerde, mikoöstrojenlere, özellikle de zearalenona maruz kalmanın fetal gelişimi olumsuz etkileyebileceğini ortaya koyuyor. Bu araştırma, insan sağlığını etkilemek için çevresel faktörlerin ve genetiğin nasıl etkileşimde bulunduğunu anlamanın önemini vurgulayarak, daha iyi doğum öncesi bakım ve halk sağlığı politikaları için potansiyel sunmaktadır.

Mikoöstrojenler, gıdaları kirletebilen küfler tarafından üretilen bileşiklerdir. Bir mikoöstrojen türü olan zearalenon, östrojen benzeri özelliklere sahiptir. Östrojen, hamilelikte hayati bir hormondur ve bu bileşikler tarafından bozulması olumsuz etkilere yol açabilir. Environmental Health Perspectives'te yayınlanan çalışma, zearalenona maruz kalmanın plasenta fonksiyonunu ve fetal büyümeyi nasıl etkilediğine odaklandı.

Rutgers Health'ten araştırma ekibi, ABCG2 Q141K genetik varyantını taşıyan hamile bireylerin değişmiş plasenta fonksiyonu ve daha düşük doğum ağırlıkları gösterdiğini buldu. ABCG2 proteini, zararlı maddelerin vücuttan uzaklaştırılmasına yardımcı olur. Q141K varyantı bu koruyucu mekanizmayı azaltır ve potansiyel olarak fetüsün toksinlere karşı savunmasızlığını artırır.

Çalışma, hamile kadınlar için diyet rehberlerinin yeniden değerlendirilmesi ihtiyacını vurgulamaktadır. Araştırmacılar, genellikle daha yüksek mikoöstrojen kontaminasyonu ile ilişkili olan ultra işlenmiş gıdaların alımını azaltmayı önermektedir. Bu, daha fazla araştırma yapılırken maruziyeti azaltmak için pratik bir adımdır.

Bu bulguların ayrıca halk sağlığı politikaları için de etkileri vardır. Çalışma, doğum öncesi bakıma genetik tarama ve çevresel maruziyet değerlendirmelerinin dahil edilmesini önermektedir. Bu, risk altındaki bireylerin belirlenmesine ve önerilerin uyarlanmasına yardımcı olabilir. Ayrıca, mikoöstrojen kontaminasyonuna katkıda bulunan tarım uygulamalarının düzenleyici incelemesini de gerektirmektedir.

İklim değişikliği, artan sıcaklıklar küf gelişimini desteklediği için sorunu daha da kötüleştiriyor. Bu, küresel olarak artan mikoöstrojen maruziyetine yol açabilir. Çalışma, anne ve fetal sağlığı korumak için acil bilimsel ve düzenleyici ilgi ihtiyacının altını çiziyor.

Araştırmacılar, farmakolojik ajanlar ve diyet takviyeleri gibi terapötik ve önleyici müdahaleleri araştırıyorlar. Bu araştırma, çevresel maruziyetler, genetik ve doğum sonuçları arasındaki kritik bağlantıyı vurgulamaktadır. Daha sağlıklı gebelikler ve gelecek nesiller için etkili çözümler bulmak için disiplinler arası işbirliklerinin önemini vurgulamaktadır.

Bu çalışma, doğum öncesi bakımda genetik ve çevresel faktörler arasındaki etkileşimin dikkate alınmasının önemini vurgulamaktadır. Bu etkileşimleri anlayarak, sağlık profesyonelleri zararlı maddelere maruziyeti azaltmak ve dünya çapında daha sağlıklı gebelikleri desteklemek için stratejiler geliştirebilirler.

Kaynaklar

  • Scienmag: Latest Science and Health News

Bir hata veya yanlışlık buldunuz mu?

Yorumlarınızı en kısa sürede değerlendireceğiz.